Yaşadıklarımdan: Ekim 2014

The North Face Cappadocia Ultra Maratonu

3 yorum

Üzerinden uzun zaman geçti. Ama hiçbir şey yazmadan da geçmek istemedim. Detaylı bir rapor da bu saatten sonra yazmak zor. Yazan arkadaşların sitelerinden okuyabilirsiniz. En azından spot bilgiler aktarayım. Aklıma gelen bir şeyler olursa arada ekleme yaparım en alta.

25 Ekim 2014'te, bu sene ilki düzenlenen The North Face Cappadocia Ultra Trail yarışına katıldım. İlanını görür görmez hemen kayıt yaptırdım ve hayalini kurmaya başladım. Yarış 110 km uzunluğunda ve 3400 metre toplam tırmanış yüksekliğine sahip. 22 saatlik bitirme süresi sınırı ile ülkemizdeki en zor tek etaplı yarışlardan bir tanesi.

Yarış için çok iyi olmasa da iyi bir hazırlık süreci ile hazırlandım. Bir-iki ay kala ev arama-bulma-taşıma vb. bazı sebeplerden dolayı eksik antrenmanlar yaptım. Bahar Saygılı her zamanki gibi beni sakatlamadan yarışa düzgün bir antrenman programı ile hazırlanmamı sağladı. Kendisi bu süreçte bir de dünya Ironman şampiyonasında yarışarak ülkemizi başarı ile temsil etti.

Cumartesi Pazar günleri de efsanemiz, örnek aldığımız, yolundan gitmeye çalıştığımız Bakiye Duran ve arkadaşlarım ile Çekmeköy Ormanında koştum. Buradaki parkurlarda çalışarak her türlü ultra maratona hazırlanabilirsiniz. Çeşit çok.

Yarıştan beş gün önce giderek hem biraz yalnız kalıp kendimi dinlemek, hem de Kapadokya bölgesini gezip görmek istedim. Aynı zamanda havasına da alıştım. Çok iyi bir oryantasyon oldu. Özellikle katıldığım turda edindiğim arkadaşlar bana büyük moral oldu.

Ürgüp merkezdeki ve başlangıç noktasına da çok yakın olan Elvan Hotel'e yerleştim. Çok şirin bir aile işletmesi. Ürgüp'ün en eski oteli. Zamanla yeni bölümler ekleyerek oda sayısını arttırmışlar. Ben en çok kahvaltı yaptığımız odayı sevdim. Akşamları yapacak bir şey olmadığından o huzur dolu odaya gidip saatlerce kitap okudum.

Yarışı, Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turlarını da düzenleyen Argeus firması ile yarış tecrübesi ve teknik bilgisi çok çok fazla olup bir o kadar da mütevazi kişilikleri ile Serkan ve Sertan GİRGİN kardeşler organize ediyor. Kendileri iki ay kadar kadar önce tek etaplı, 330 km ve 24.000 metre toplam tırmanışlı Tor Des Geants'ı bitirdiler. Ne kadar tebrik etsem azdır... Yarış raporlarını mutlaka okuyun. Ama "bazı" fotolara bakmasanız daha iyi olur :)

Salı sabahı Argeus'a gittim. Aydın Bey ve Sertan Girgin ile tanıştım ve çok alakadar oldular. Sohbet muhabbet derken oradan ayrılıp otele döndüm.

Öğlene doğru 60K noktasından sonraki Plato'ya doğru koşarak antrenman yaptım. Böylece zemin, parkur, yükseklik vb. bilgileri edinmiş oldum. Ayakkabı olarak Newbalance Leadville 100'lerin uygun olacağına karar verdim. Yağmur yağmadığı sürece yumuşak tabanlı bir ayakkabı ile rahat edeceğimi tahmin ediyordum.

Plato'ya doğru ilk tırmanış bayrak direğinin olduğu bir tepe idi. Patika bitiyor ve yukarıya doğru ufak adımlarla dir bir şekilde tırmanıyorsunuz. Devamında yumuşak toprak zeminde ilerleyip bağların arasındaki patikaya varıyorsunuz. Bu bölüm rahat geldi, ama yarış günü altmışıncı km'den sonra olacağı düşünüldüğünde antrenman gibi olmayacağı belli. Plato'ya doğru yaklaşınca tekrar patikadan çıkıp yolun olmadığı bir zeminde ilerleyip tepenin altına geldiğinizde tırmanıyorsunuz. Taşlar, kayalar, bitkiler vb. oldukça zorluyor ama çok keyifli.

Tepeye çıktıktan sonra yorgun bacaklarınızı biraz dinlendirip hafif tempoda koşmaya çalışırsanız iyi olur. Kontrol noktası tepeden biraz daha ilerde bir yerlerde...

Perşembe günü de 60km'den geriye doğru yaklaşık 10K koştum. Köpeklerden korkup geri döndüm. Ama yarış günü hiç köpek görmedim. Bu bölüm de oldukça rahat ve keyifli.

Cuma günü arkadaşlarım da Ürgüp'e geldi. Birkaçı ile aynı otelde olunca onlarla sohbet muhabbet derken bugün de geçti.

Elvan Hotel'in normalde sabahın beşinde kahvaltı servisi olmamasına rağmen yarış günü kendisi erkenden kalkarak çay ve kahvaltılıkları organize etti. Arkadaşlar ile hep birlikte bir güzel karnımızı doyurup güle oynaya enerjik bir şekilde starta gittik. Start alanına bizleri Aykut tek tek kaydederek aldı. 60 km ve 110 km koşucuları beraber start aldı.

Yarış sabahı çok heyecanlı idim. Beklemekten sıkılmış ve bir an önce yarış başlasın istiyordum. Sonunda başladı ve koşmaya başlayınca bütün düşünceler kafamdan uçup gitti. Kendimi çok kasmadan ve yormadan hafif tempoda gittim. Hiçbir yerde dizlerime maksimum miktarda yüklenmemeye çalıştım. Sadece kameraların olduğu bir tırmanış hariç :))

Sanırım Zelve Vadisi idi, koşarken bu bölümün hiç bitmemesini istedim.

Kontrol noktaları süper rahat ve bol malzemeli idi. Buna aldanıp uzun süre geçirmeyin:)

Göreme'den Çavuşin'e varırken inişlerde epey zorlandım. Dev puflara benzeyen düzgün yüzeyli kayaların üzerinde koşarak aşağı inerken sağ dizimin üzerindeki kaslar çok zorlandı. Hızımı düşürüp yükü azaltmaya çalıştım. Çavuşin'e vardığımda moralim çok bozuktu. Gönüllüler farketti ve soğutucu vb. yardımında bulunabileceklerini söylediler. Ben ise taytı sıyırıp bununla vakit kaybetmek istemedim. Hemen bir şeyler atıştırıp kendimi dinleyerek sakinleşmeye çalıştım. Çorbamı elime alıp ilerlemeye başladım. Ağrılarım azaldı. Ama bir şey farkettim ve moralim daha da bozuldu. Bana yardım etmek isteyen gönüllülere teşekkür etmeyi ve kibar davranmayı unutmuştum. O kadar stresliydim ki... Buradan kendilerinden özür diliyorum, ilgileri beni çok mutlu edip moral verdi ve tekrar toparlanıp koşmaya devam edebildim. Çok teşekkürler.

İlk 60K'nın sonlarına doğru yabancı bir arkadaş ile koşmaya başladım. İngilizce aksanını anlamakta çok zorlandım ve bazen tekrar etmesini rica ettim. Muhabbet etmeye çalışırken iki defa dönüşü kaçırınca ben yine gerildim. 60K'daki drop-bag noktası zaten başlangıç alanı oluyor. Buraya vardığımızda çadıra doğru yönelmeme rağmen girişte görevli aşağıya doğru gitmemiz gerektiğini söyledi. Bir miktar inince Aykut bizi gördü ve neden drop-bag çadırına gitmediğimizi sordu. Biz de bunun için bizi aşağıya yönlendirdiklerini söyleyince hemen geri dönüp çadıra gittik. Ben çantamı alıp powerade ile zencefilli bisküvilerimi yuttum. Çantayı teslim edip yemek alanının nerede olduğunu sordum. Aşağıyı gösterdiler. Aşağıdaki bitiş çizgisine doğru geldiğimde oradakilere tekrar yemek alanını sordum. Yukarıda dediler. Tekrar yukarı çıkmak istemediğimden rotanın nereden devam ettiğini sordum, yandan bir kestirme ile başladığımız yöne doğru gitmem gerektiğini söyledi arkadaş. Emin misin ben ana caddeden aşağı inmem gerekir diye biliyordum dedim, o da emin değilim deyince benim gözlerim hafiften kararmaya başladı. Tekrar yukarı çıkıp çadıra doğru giderken Aykut'u görüp seslendim. Aydın Bey de oradaydı ve bana aşağıda gösterilen yönün doğru olduğunu söylediler, inip koşmaya devam ettim. Yemeği falan da unuttum artık. Biraz ilerleyince farkettim ki yemek alanına uğramadığım için su mataralarım da boş kalmış. Karşımda bir çeşme görünce doldurup devam ettim. Burada da çok gergin olduğumu sonradan farkettim. Aslında soğuk kanlı olabilsem bu kadar sorun yaşamadan devam edebilirdim. Özellikle drop-bag noktalarında bir karmaşa olabileceğini unutmamak, sakin olabilmek ve yarış öncesi bu alanı iyice öğrenip çalışmak gerekiyormuş. Bunu da öğrenmiş oldum. Aykut olmasa maymun gibi oradan oraya zıplayıp duracaktım. Çok teşekkürler Aykut. Bu yarışta desteğin paha biçilmez gerçekten.

Biraz ilerleyince Tolga Güler'i gördüm. Yarışın kalanını birlikte koştuk. Platoya doğru giderken daha önce koştuğum yerlerden geçtiğimiz için yolu iyi biliyordum. Çok rahat vardık. Bu yol üzerinde bahçesi ile uğraşan bir aile bizi görünce seslendi, üzüm ve su ikram etti. Bizi yabancı sandıklarını, Türklerin de böyle bir sporu yapmasından çok mutlu olduklarını aynı zamanda memleketlerinin de tanıtımında faydası olduğunu söylediler. Hem bu güzel insanları görmek hem de salkım salkım taze üzüm yemek çok büyük moral ve enerji oldu. Bizden sonra yolun üzerine su ve üzüm bırakmışlar arkamızdan gelen arkadaşlar için. Güzel insanlar. Tolga normalde benden hızlı bir koşucu. 60 km'den sonra her koşucuda bir miktar yavaşlama olması normal. Hızlar da birbirine yakın olmaya başlıyor. Birbirimizi idare ederek, sohbet-muhabbet, moral-motivasyon ile rahat bir şekilde gittik. Özellikle gece bölümünde grup olarak koşmakta çok fayda var.

80. 90. km'lerden sonraki dik inişlerde hızlıca inebileceğimizi düşünmüştüm. Ama tam tersine en yavaş geçtiğim bölümler oldu. Havanın karanlık olması, patika olmayışı, zeminin taşlı-topraklı ve yumuşak oluşu, son bölümde sakatlanma riskini arttırdığından yavaş inmeye karar verdik.

Önümüzdeki kişinin ışığını görebilmeye başladık. Karlık'a vardığımızda kontrol noktasından çıkarken biz kontrol noktasına giriyorduk. Ancak bizi görünce hızlandı. Yakalasak da ya tekrar hızlanıp atak yapacaktı ya da bizimle beraber koşacaktı. Biz de sıralamanın değişmeyeceğini düşünerek kalan bölümü sakatlanmadan sakin koşarak bitirmeye karar verdik. Ne de olsa ilk defa düzenlenen bir yarış, ne yaşayacağımızı bilemiyorduk, yağmur da hafiften yağmaya başlamıştı, önemli olan bitirmekti.

Bir derenin yanından koştuğumuz bölümde işaretleri takip ederek koşarken reflektörlerden birinin soldan hafifçe yukarı çıkan bir patikanın başına konduğunu gördük. İleriye bakınca başka göremedik ve yukarıya çıkıp bakmaya karar verdik. Biraz üstten gidince hata yaptığımız farkettik. Zaten bu tür dönüşler çift reflektör ile işaretlenmiş. Bu tek idi. Dere kenarından bir süre daha koşmaya devam edince rotayı gördük ve devam ettik.

Kalan bölümde bir çiftliğin köpekleri dışında enteresan bir olay olmadı. Finishe Tolga ile beraber toplam yaklaşık 17 saatte, genel sıralamada 9 ve 10. olarak el ele geldik. Hala koşabilecek enerjimiz vardı. Yaş kategorisinde 5. olmuşum.

Koşarken insan gerçekten gergin oluyormuş. Bunu Aykut Çelikbaş'ın yazısında da okudum ve kendimi gördüm. Başta kendime ve arkadaşlarıma tavsiyem; gönüllüler sayesinde bu kadar konforlu koşabildiğimizi unutmadan daha dikkatli ve saygılı olmamız gerektiği.

Bu sene koşamazsam yarışta gönüllü olacağım.

Buradan Argeus'a, Serkan ve Sertan Girgin kardeşlere, gönüllü arkadaşlara ve desteklerini esirgemeyen herkese çok teşekkürler.